Çalışanlar ve rekabet yasağı

admin

Düşünün ki yıllarınızı sektördeki en yenilikçi yazılımı geliştirmek için harcadınız. Bu süreçte, şirketinizin değerli sırları, birçok gece uykusuz kalmanın ve yoğun emeğin ürünü. Ancak, en değerli yazılım mühendisiniz işten ayrıldıktan hemen sonra, rakip bir şirketle anlaşarak benzer bir yazılım piyasaya sürüyor. Kısa sürede, piyasada yıllarca yaptığınız yatırımların meyvelerini başkası toplamaya başlıyor. İşte rekabet yasağı sözleşmeleri tam da bu tür durumlar için hayati önem taşıyor. Çalışanlarınızın şirketinizden ayrıldıktan sonra bile bilgi ve becerilerini sizin aleyhinize kullanmalarını önlemek, adil rekabetin ve inovasyonun korunması için önemlidir. 

Günümüz iş dünyasında, şirketlerin rekabet riskiyle baş etmeleri, bilgi birikimi, know-how, ve şirket sırları gibi kritik ve stratejik bilgilerin korunmasını gerektiriyor. Çalışanlar bu bilgileri kendi yararlarına veya üçüncü kişilere aktararak kullanabilirler. Bu durum, işveren şirketlerin yıllar süren maddi yatırım ve emeklerinin, haksız bir şekilde başkaları tarafından kullanılmasına yol açıyor. Haksız rekabet avantajı sağlayan bir taraf varken, diğer taraf maddi ve manevi zararlara maruz kalıyor. 

Bu dengeyi sağlamanın en etkili yollarından biri, rekabet yasağı sözleşmeleridir. Danışmanlık hizmeti verdiğim birçok şirket, son zamanlarda çalışanlarının haksız rekabete yol açabilecek eylemlerinden endişe duyuyor. Bu endişeleri gidermek amacıyla rekabet yasağı sözleşmelerini iş hukukunda stratejik bir araç olarak kullanıyoruz. 

Rekabet yasağı sözleşmesi, iş ilişkisinin sona ermesi durumunda bile, çalışanların belirli bir süre boyunca rekabet edici faaliyetlerde bulunmasını engelleyen yazılı bir anlaşmadır. Türk Borçlar Kanunu madde 396/3, çalışanın işverenle rekabet edemeyeceğini açıkça belirtirken, madde 444 ve devamı, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki durumları detaylandırıyor. 

Çalışan, iş sözleşmesi devam ettiği süre boyunca rekabet yasağına tabiiyken, iş sözleşmesi sona erince bu yasak sona ermektedir; yani rekabet edebilmektedir. 

Çalışan, iş sözleşmesinin feshi sonrası, iş sahibiyle rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Diğer bir deyişle, rekabet yasağı için ayrıca yazılı bir anlaşma yapılması gerekmektedir. 

Özellikle büyük şirketler, kilit yöneticiler ve tedarikçilerle yaptıkları rekabet yasağı sözleşmeleri ile hem kendi ticari sırlarını koruyor hem de piyasa dengesini sağlıyorlar. Bu sözleşmeler, çalışanın ekonomik geleceğini haksız yere tehlikeye atmamak koşuluyla, coğrafi bölge, süre ve iş türü bakımından makul sınırlamalar içermelidir. 

Yazılı olarak yapılacak rekabet etmeme anlaşmasındaki yasaklar, hizmet verenin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşüremeyecektir. Bu bağlamda rekabete ilişkin anlaşmada (1) yer, (2) zaman ve (3) işlerin türü, bakımından sınırlar çizilmelidir. Rekabet etmemeye ilişkin anlaşma, uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında 2 yılı aşamayacaktır; aksi takdirde geçersizdir. 

Örneğin, bir plastik cerrah için “Türkiye bölgesi içinde 5 yıl süre ile sağlık endüstrisinde çalışamaz” koşulu muhtemelen geçersiz sayılacaktır. Çünkü, böyle bir yasak çalışanın “anayasal insan hakkı” olan çalışma özgürlüğünü engellemektedir. Bunun yerine “Lüleburgaz bölgesi içinde 1 yıl süre ile estetik cerrahisi alanında çalışamaz” koşulu geçerli sayılabilir. Zira, bölge belirlidir, süre belirlidir ve işin türü sadece estetik cerrahisi ile sınırlı tutulmuştur (plastik cerrahide yanık cerrahisi, Kraniyofasiyal cerrahi, el cerrahisi gibi birçok alt ve yandal var olup, plastik cerrah aynı bölgede yasak süresi içinde dahi iş yapabilecektir, diğer yandan başka bölgelerde estetik cerrahisi de yapabilecektir). 

Örneğin, bir kimya öğretmeninin, dershane adına kendisine teslim edilen soruları rekabet içerisinde bulunduğu başka bir dershaneye satarak sadakat borcuna aykırı davrandığı bir olayda, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından verilen 2013/29680 esas ve 2015/3261 karar sayılı yargı kararı, bu tür davranışların ciddi yaptırımlarla sonuçlanabileceğini göstermektedir. 

Ancak, rekabet yasağının geçerli olabilmesi için, sözleşmenin çalışma özgürlüğünü aşırı derecede kısıtlayıcı olmaması gerekir. Örneğin, Amerika ve Kanada’ya belirli ürünlerin ticaretini 15 yıl süreyle yasaklayan bir sözleşme, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından geçersiz sayılmıştır, çünkü bu tür aşırı sınırlamalar, davacının anayasal bir hak olan çalışma özgürlüğünü engelleyici niteliktedir (kelepçe sözleşmedir). Bu sebeple geçersizdir. 

Rekabet yasağına aykırı davranan hizmet veren, bunun sonucu olarak iş sahibinin uğradığı zararları gidermekle yükümlüdür. Yasağa aykırı davranış bir ceza-i şarta bağlanmışsa ve sözleşmede aksine bir hüküm de yoksa hizmet veren öngörülen miktarı ödeyerek rekabet yasağına ilişkin borcundan kurtulabilir; ancak, çalışan bu miktarı aşan zararı gidermek zorundadır. İşveren, ceza-i şart ve doğabilecek ek zararlarının ödenmesi dışında, sözleşmede yazılı olarak açıkça saklı tutması koşuluyla, yasağa aykırı davranışa son verilmesini de isteyebilir. 

Rekabet etmemeye ilişkin anlaşmaların başarılı olması için, sözleşmelerin detaylı ve açıkça tanımlanmış koşullar içermesi esastır. Bunun yanı sıra, işveren ve çalışan arasında karşılıklı güven ve açık iletişim, bu tür sözleşmelerin uygulanabilirliğini artıracaktır. 

Sonuç olarak, rekabet yasağı sözleşmeleri, iş dünyasında adil rekabetin korunması ve ticari sırların güvenliği açısından kritik bir rol oynar. İşverenlerin ve çalışanların haklarını dengeli bir şekilde koruyarak, iş dünyasında sağlıklı bir rekabet ortamının sürdürülmesine olanak sağlar. Bu nedenle, iş hukukunda bu tür sözleşmelere özen gösterilmesi, hem işveren hem de çalışan açısından büyük önem taşımaktadır.

Yorum yapın